Bazen
Bazen insanların çok kötü olabileceklerini, unuturum. Bazen de insanların çok iyi olabileceklerini, unuturum. İnsanların, insan olduklarını unuturum. Ama korkmam. Onlar kendilerini hatırlatırlar.
Bazen insanların çok kötü olabileceklerini, unuturum. Bazen de insanların çok iyi olabileceklerini, unuturum. İnsanların, insan olduklarını unuturum. Ama korkmam. Onlar kendilerini hatırlatırlar.
Gözler, dudaklardan dökülmeyenleri anlatır. Dudaklar kapalı, dil onun içinde, kelimeler ise boğazında dizili durur. Ama gözler sürekli açılır. Her açıldığında, o pencereden içinde tutulanlar dışarıya saçılır.
Zor olanı seven insanlar vardır. Yanlış! Zor olanı sevmek zorunda kalan insanlar vardır. Olay, bilinçli seçimlerinden yıllar önce çıkmıştır. Bu onların tek bildikleridir. Zorlu hayatlardan gelmişlerdir. Bu onların ihtiyaç biçimleridir. Zoru başardıkların taktirde, kendilerine inanabilmelerini sağlamaktadır.
Yere saçılmış bir tabak princi kimse toplamaz. Süpürge ile süpürür herkes. İnsanla çalışmak değimiz şey; Bu dökülen prinçleri tek tek toplamaktır.
Kaybolan insanların hikayelerini dinlerken, ben de kaybolup giderim. Onların aktığı nehre, ben de girerim. Kendimi nehrin akıntısına bırakır, bende onunla giderim. Birlikte kayboluruz, masallarında. Masal gibidir, hayatlar. Bir zamanlar yaşanmış ve geride kalmış hikayelerdir. Her masalın verdiği bir ders olur. Ben bu dersi çıkartmaya çalışırım. Yoksa, masal dinlemeyi o kadar çok sevmem
Ölçekler konusunu bilirsiniz. 1/10 veya 1/100… Kesirin böleni büyüdükçe, haritada detaylar azalarak kaybolur. 1/1 tam ölçüdür. Yani; Ekonomiler büyüdükçe, siz küçülürsünüz. Dünya kalabalıklaştıkça, siz küçülürsünüz. Galoballeşme arttıkça, siz küçülürsünüz. Siz kesirin, çizgisinin üstünde olan 1 sayısısınız. Değerlendirildiğiniz kesim ise kesirin çizgisinin altında olan 10-100-1.000-10.000-1.000.000.0000… sayıları. Özetle; Gittikçe insanın dünyasının, bir birey olarak anlamsızlaşmasının nedeni budur.
Kahramanlara ihtiyacımız var gibi gözüküyor. Çünkü, umuda ihtiyacımız var. Bunun bir nedeni var. Korkuyoruz. En büyük hayatta kalma refleksimiz korkmak. Bu korkmadığımız zamanların dışında yaptığımız şey. Düşmanlardan, insanlardan, işten, hayattan, gelecekten… Korkunun karşısında kazanmak için savaşmaya değil. Barışla, yaşayabilmeye ihyiyacımız var. Esas cesaret bu. Savaşmak, en çok korkanların işi. Çünkü düşmanlar korkunun eseri.
Her günümüz ufak ya da büyük sorunları halederek sürüyor. Hep bir engel. Hep bir sorun. Her zaman düzeltilecek veya toparlanacak birşeyler var. Ustalaşıyoruz giderek. Ve yoruluyoruz giderek. Sanki bu gün koşmasak, dünya dönmeyi bırakacak. Bu gün çalışmasak, yaptığımız herşey bir an da yıkılacak. Uyumaya korkuyoruz, biz uyurken bir şeyler olacak ve ipin ucu kaçacak. Sanki…
İnsan dediğin; Sonsuz evrende, küçük bir zerre olmakla. Tüm evrenin, onun etrafında döndüğüne inanmak arasında… Sıkışmış kalmış bir varlık.
– Gittikçe daha sıkıcı oluyorum. diyerek sızlandı adam. Aynı kalmaktan sıkılmıştı belli ki. Değişiklik aradı. Bunun, bir işe yaramayacağını bilerek. Değişmeyi denedi. Bunun, kolay olmadığının farkında olarak. Oturdu kaldı, olduğu yere. Sıkılmak,çok daha kolay diyerek.