-İnancın olmayışının körlüğü
-İnancın körlüğü
insan hem inandığından kör hem de inanmadığından kör olabilir. Aslında bu bir çelişki değil söyle ki ;
İnancın Körlüğü
Bu inanmaya olan ihtiyaçtan kaynaklanır. İnanç aslında kişiye olağan üstü azim ve güç verirken hedefe gidilen yolda başarı şansını katları olarak yükseltebilen yolculuğun süresini ve algıda açıklığı sağlayabilen bir olgu iken nasıl olurda bir engel oluşturabilir.
İnanç şüpheyi kabul etmez , koşulsuz teslimiyet bekler,çizgileri net çerçevesi belirlidir.
İnsana yaratılışta sadece inanç verilmedi , bunu bir sebebi olmasaydı her bir insan belirli bir inanç sistemi ile doğar yaşar ve ölürdü. İnsana evrensel bilgiyi varlığı hissedebilme ve ulaşabilme yetisi bununla birlikte inanma ihtiyacı verildi . Birbirinden bağımsız her toplum ve topluluk bu yetiyle yaratıcısına ve onun sağladıklarına ulaşmaya çalıştı. Bununla beraber akıl ve mantık verildi ki sorgulayıp kıyaslayabilsin tercih yapabilsin tercihlerinde özgür olabilsin.Sezgiler verildi ,yanlış ve doğru tercihlerinde aklın mantığın bir adım ötesinde rehberlik hizmeti edinebilsin .Bununla beraber bir kalp ve sevgi enerjisi verildi ki sevebilsin bağlanabilsin bir ve bütün olabilsin. Duygular verildi her yaptığı için sevinebilsin üzülebilsin acı çekebilsin ve bu ona tecrübe olsun bir dahasın da bunu unutmasın.
Yani İnanç akılcıl destekli , bilgiyle onaylanabilen, sezilerle doğruluğu sindirilebilen, kalben içselleşebilen, duygusal olarak da bizi besleyen bir kavram. İçinde yanlış yapabilme ,bundan tecrübe edinilebilme ve dersler alabilme kavramlarını da içeriyor.
İnancı doğru nitelemek ve kullanmak güç ve ilerleme imkanı sağlarken. Hatalı kullanmak yada kullanmayı başaramamak da insanı sınırlayan kalıplayan bir engel olarak yaşamının tam önünde duruyor.
– İnanmak isteyen insan , kendi sorumluluklarını inandığı şeye atmak gayretiyle inancın sorumluluğunu almadığında
– İnanmak isteyen insan inancın diğer koşullarını yerine getirmekten kaçarak kendinden kaçtığında
– İnanmak isteyen insan kendisine verilenlere inanmayarak tüm kaynağı dışarıdan aradığında
İnanç bir ışık değil örtü haline gelebilmekte o zaman inancıyla kör olmak kavramı oluşmaktadır.
İnsan kendisini boşlukta çaresiz ve çözümsüz hissettiğinde inanmak ihtiyacı en üst seviyeye çıkar. Bu durumda akılcıl sorgulama , sezgisel destek, kalpsel bütünlük devreden çıkarak duygusal ve ihtiyaçlar ön plana çıkar . Yolcu İstanbul’dan bir trene biner kişi tren nereye gider bilmiyordur, bir yolcuya sorar orada yolcu derki ben Ankara’da ineceğim ama nereye kadar gidiyor bilmiyorum. Bir başkasına sorar sonra” ne kadar zamanda gider son durağa “, “bilmem ben trenle ilk defa gidiyorum ” der … ” ben daha önce uçakla gitmiştim 2 saat sürmüştü…”
Yolcu su soruyu sorana değin o trende gitmeye devam eder ” ben nereye gidiyorum…”
” Ben evime gidiyorum , yorgun bir iş gününden sonra evime gidip dinlenmek ailemle zaman geçirmek idi maksadım.. evim ise İstanbul’ bir durak ötede yürüsem 10 dakika….. “
İnanmayışın Körlüğü
Bu inanmaya olan ihtiyaçtan kaynaklanır. İnanç aslında kişiye olağan üstü azim ve güç verirken hedefe gidilen yolda başarı şansını katları olarak yükseltebilen yolculuğun süresini ve algıda açıklığı sağlayabilen bir olgu iken nasıl olurda bir engel oluşturabilir.
İnanç şüpheyi kabul etmez , koşulsuz teslimiyet bekler,çizgileri net çerçevesi belirlidir.
İnsana yaratılışta sadece inanç verilmedi , bunu bir sebebi olmasaydı her bir insan belirli bir inanç sistemi ile doğar yaşar ve ölürdü. İnsana evrensel bilgiyi varlığı hissedebilme ve ulaşabilme yetisi bununla birlikte inanma ihtiyacı verildi . Birbirinden bağımsız her toplum ve topluluk bu yetiyle yaratıcısına ve onun sağladıklarına ulaşmaya çalıştı. Bununla beraber akıl ve mantık verildi ki sorgulayıp kıyaslayabilsin tercih yapabilsin tercihlerinde özgür olabilsin.Sezgiler verildi ,yanlış ve doğru tercihlerinde aklın mantığın bir adım ötesinde rehberlik hizmeti edinebilsin .Bununla beraber bir kalp ve sevgi enerjisi verildi ki sevebilsin bağlanabilsin bir ve bütün olabilsin. Duygular verildi her yaptığı için sevinebilsin üzülebilsin acı çekebilsin ve bu ona tecrübe olsun bir dahasın da bunu unutmasın.
Yani İnanç akılcıl destekli , bilgiyle onaylanabilen, sezilerle doğruluğu sindirilebilen, kalben içselleşebilen, duygusal olarak da bizi besleyen bir kavram. İçinde yanlış yapabilme ,bundan tecrübe edinilebilme ve dersler alabilme kavramlarını da içeriyor.
İnancı doğru nitelemek ve kullanmak güç ve ilerleme imkanı sağlarken. Hatalı kullanmak yada kullanmayı başaramamak da insanı sınırlayan kalıplayan bir engel olarak yaşamının tam önünde duruyor.
– İnanmak isteyen insan , kendi sorumluluklarını inandığı şeye atmak gayretiyle inancın sorumluluğunu almadığında
– İnanmak isteyen insan inancın diğer koşullarını yerine getirmekten kaçarak kendinden kaçtığında
– İnanmak isteyen insan kendisine verilenlere inanmayarak tüm kaynağı dışarıdan aradığında
İnanç bir ışık değil örtü haline gelebilmekte o zaman inancıyla kör olmak kavramı oluşmaktadır.
İnsan kendisini boşlukta çaresiz ve çözümsüz hissettiğinde inanmak ihtiyacı en üst seviyeye çıkar. Bu durumda akılcıl sorgulama , sezgisel destek, kalpsel bütünlük devreden çıkarak duygusal ve ihtiyaçlar ön plana çıkar . Yolcu İstanbul’dan bir trene biner kişi tren nereye gider bilmiyordur, bir yolcuya sorar orada yolcu derki ben Ankara’da ineceğim ama nereye kadar gidiyor bilmiyorum. Bir başkasına sorar sonra” ne kadar zamanda gider son durağa “, “bilmem ben trenle ilk defa gidiyorum ” der … ” ben daha önce uçakla gitmiştim 2 saat sürmüştü…”
Yolcu su soruyu sorana değin o trende gitmeye devam eder ” ben nereye gidiyorum…”
” Ben evime gidiyorum , yorgun bir iş gününden sonra evime gidip dinlenmek ailemle zaman geçirmek idi maksadım.. evim ise İstanbul’ bir durak ötede yürüsem 10 dakika….. ”
İnanmayışın Körlüğü
İnancın olmayışı değildir aslında mesele inandığı şey için kullandığı karışımın farklılığıdır konu.
10 ölçek akıl
15 ölçek mantık
2 ölçü sezgi
1 ölçü kalp
8 ölçü duygu
=
50 ölçü kazanç
Toplayalım ne çıktı ?
10+15+2+1+8=36 , Otuz altı elde ama sezgi 2, kalben kabul 1, duygusal tatmin 8
Hem dengeden yoksun hem de beklenile toplam etkiyi karşılama yetisine sahip olmayan bu sistem başarısız olmaya mahkumdur. Bu sistemle,
Olmaz ise olmazı olur kılacak,
olmaza güç katacak,
oluru coşkuyla yaşatacak
ve olanın kekini kabartacak doğru karışım yakalayamamış oluruz.
Süprizlere kapalı , bilinmeze şüpheli, olasılıklara ve alternatiflere katı kalmak inanca karşı körlüğün neticeleri ve kişinin kendini fark edip anlamasına iç huzur ve derin bir mutluluğu yaşamasına da en büyük engellerden birsidir .
Sonuç Olarak ;
Özgür enerji insan yaşam ve enerji modelinde olduğu gibi inanç sistemlerinde de denge önemlidir. Denge insanla ilgili her şeyde vardır.
İnancın dengeli bütün ve gerçek oluşu ;içten kabulü, teslimiyeti , cesareti ,sabrı, dayanıklılığı , gücü ve istikrarlı ilerleyişi garantiler.