1-Yanlış olan şeyin ( duygu, davranış, düşünce, yaşam, enerji düzeyi….) özümüzle uzak, uyumsuz ve aykırı olması gereklidir.
2- Yanlışın algısı, sosyal, bireysel, evrensel olarak değişiklik gösterebilir.
3- Bir şeyin yanlış olması için bize, çevremize ya da bir başkasının yaşamına olumsuz yönde etki etmesi gereklidir.
Kısacası yanlış kavramında kişinin, kendinin, çevresinin durumu kabullenememesi ve içinde bir yerlerde bu konunun kişiyi farkında olarak ya da olmayarak kemiriyor olması beklenir. İçsel neden çözülmeksizin, gerekli ders alınmaksızın, tecrübesi edinilmeksizin yapılan yanlışlar yaşamın dengesini bozarken. İçten içe buradaki eksikliğin düzenlenmesi, bir şeylerin değişmesinin gerektiği kavramından uzak kalınamaz.
Yanlış ya da doğru nitelemesine, dışarıdan verilen öğretiler ve yargılarla varıldığı durumlarda;
Kişi özünde bunlara uyumsuz olmasına karşın, davranış olarak uyumlu olması. Kişinin doğruluk algısını kusursuzlaştırmayacağı gibi. Uyum için harcadığı aşırı gayretin ve kendisini baskılamak için tükettiği varlığının sert baskısına maruz kalacaktır.
Kişi için, niteleme özüne uygun bir model olarak yaşatılması durumunda yanlış olarak algılanan bir durum bile kalıcı ya da geçici bir denge olabilecektir.
Buradaki mesele doğrunun kime göre doğru olduğunun içselleştirilmesidir.
Yani her zaman, sakin mizaçlı içe dönük bir kişinin yaşamında pasif ezik ve silik olarak suçlanması halinde kime göre doğru açıda olunduğunu belirlemek için bir taraf seçmek gerekecektir.