Ne kadar çok sustuk ve sonrasında da ne kadar çok kelimeyi israf ettik.
Ne sustuğumuz yerini buldu, ne de saçıp delice israf ettiğimiz kelimeler.
Kelimelerin günahı ne ki ?
Duvarlara çarpıp da geri döndüler.
Bizim günahımız ne ki?
Sustuklarımızın boğazımıza düğümlendiler ve nefessiz kaldık.
Derdimiz ne ki?
Bu kadar çok kelimeye ihtiyaç duyduk.
Sessiz kalamadığında, çıkartamadıkları kelimelerin içinde sıkışmış ve boğduğu insanlar gördüm. Düğümlenmiş boğazlarındaki, kısılmış seslerini duydum.
Dinlemek istedim onları…
Yutkundular…
Gözyaşları aktı genizlerinden aşağı,
Akan gözyaşları, sessiz kelimelerini aldı boğazlarından aşağı sürükledi.
Yüreklerine kadar götürdü.
Yüreklerinden gelen sesi dinledim.
Gözyaşlarının altında kalmış baloncukların sesi geldi kulaklarıma.
Boğulan kalpler gördüm, işittim.
Tükenişlerinin atışlarını duydum.
Her bir atış, gözyaşları ile beslenen acı okyanusunun derinlerinden geldi.
Bir Titanik gibi batan insanların, derinlerden gelen seslerini duydum.
Tüm bu sessizlikte.
Sessizce suların derin karanlığında kayboldular.