Birilerinden duymak istediğimiz cevapları alabilmek için neler yaparız?
Diretiriz,
Açıklarız,
İkna ederiz,
Zorlarız,
Tahrik ederiz,
İnanmasını sağlarız,
Bıktırırız,
Kızdırırız,
Yargılarız,
Eleştiririz,
İtham ederiz,
Aşağılarız,
…
Öyle yapar böyle yapar eninde sonunda duymak istediğimizi o kişiye söyletiriz.
Bahane bulmak, bulamazsan eğer bahane yaratmak eyleminin en geçerli tuzağına çekeriz insanları. Bir noktada direnci kırılan kişi duymak istediğimizi ya da ona söyletmeye çalıştığımızın tuzağına düştüğünde. Biz kurbanımızın taze etinin tadına bakarız.
” Senin yüzünden” ,
” Demek gerçek düşüncelerin buydu , kendi azınla söyledin.”
” Sen beni sevmemişsin ”
” Sende öyle söylemiştin, sende kabul etmiştin,”
” Bak haklıyım ağzınla söyledin”
Bu tür tuzakları kurarak, düşürdüğümüz insanlara söyletmek;
istediklerimizi onlara atmaktır,
onlara aitmiş gibi, arzuladıklarımızın bir şekilde hileyle onlara giydirilmesidir.
Tüm bunları yaparken de;
Kendimizi sorgu memuru gibi hissedip,
saklı cümleleri ortaya çıkartıyormuş ve bir bilinmezi çözüyormuş gibi uyguladığımız süper dedektif havasında,
oynadığımız kendi oyunumuzda kurbanımızı hedeflediğimiz noktaya çekmişizdir.
Belki de kendi başımıza alamadığımız sorumluluğu, bir başkasına aldırtmayı başarmışızdır. Kelimelerle kendi dillendirdiğini inkar edemeyecek olan kurbanın kendisine söylettirilmiş olan cümlelerinin suçluluğunda, bizlerde mağrur bir şekilde gizlenmiş bir masumiyet sergilemek ve mağduru oynamak isteriz.
Bu bir manipülasyondur.
Bu kaçak dövüşmektir.
Bu kaypaklıktır.
Bu sinsiliktir.
Gerçek kişiler söylemek istediklerini söylemekten geri durmayan kişilerdir. Söyleyemediklerini başkalarının üzerinden dillendirenlerse, kaçak oynamayı alışkanlık edinmiş olanlardır.