İnsan Gibi İnsan
Adam gibi adam. Kadın gibi kadın. İnsan gibi insan. Herkesin istediği bu. Ve az bulunan her şey gibi istediğini bulmak ve ulaşabilmek değerli. Sorun şu ki; Az bulunmasının sebebi hala bilinmiyor. Bilim çaresiz.?
Adam gibi adam. Kadın gibi kadın. İnsan gibi insan. Herkesin istediği bu. Ve az bulunan her şey gibi istediğini bulmak ve ulaşabilmek değerli. Sorun şu ki; Az bulunmasının sebebi hala bilinmiyor. Bilim çaresiz.?
Dört mevsimi bir insanda bulmuşsanız. O kişiyi bırakmayın. Aradığınız kişi tam olarak o dur.
Doğrudur… Ben kimim ki, akıl vereyim insanlara. İşte o yüzden, verdiğim akıl değildir. Akıl bana lazım. Ben kullanıyorum onu. Yani veremem kimseye. Öneri?, bakın işte onu veririm. Hatta hemen vereyim. – aklınızı kullanın. Boşta bırakırsanız onu, uyuşur ve bilinçaltınız idareyi ele geçirir. O da maymun eder sizi. Önerim budur, kullanana. ????
Ne çok severim, bu soruyu… “Sen kimsin ki” ????? Telefon çalar, açarım. – Yeriniz nerede, der bir ses. ?gülümserim. Hani “merhaba”, Hani “ben bilmem kim” Hani “şurasını aramıştım” Hani “müsaitliğiniz var mı gelmek istiyorum” Hani, hani, hani… İlk telefonun yaygınlaştığı yıllarda telefon adabının nasıl olması gerektiği çok gündem olurdu. Yeni ya, insanlar bilmezlerdi ve sürekli…
Beklemiş suların kokuşmuşluğu gibi kokuşur, olduğu yerde bekleyen insan. Gelişmelidir, Hareket etmelidir, Üretmelidir, Yaratmalıdır, Yaşatmalıdır… Kendi hayatına odaklanmalıdır. Olduğu yerde duran, kendi tekrarında saran insan da beklemiş su gibi kirlenir. Mukayese eder, hasislenir, kıskanır, hazımsızlaşır, egosuna esir düşer, bencil ve hadsiz olur. Meseleleri kendisinden çıkmış, odağı kendisinden kopmuştur. Başkaları ile meseleleri olur artık. Kendisinde emeği…
Payım nerede? – Ne payı? Ne payı olur mu canım. Haklarım, rıskım, kısmetim var onlarda. Tüm kazanılanlarda… – Nasıl yani anlamadım. Ben çalıştım ben kazandım ve onca riske girdim ben yaptım. Sen kazancımın ve başarımın üzerinde nereden esti de bu kadar hak yaptın? Hah şöyle sor bakalım. Bir, göz hakkım var. İki, öncesinde senin yanında…
Biz de acı çekmeyi sevmiyoruz, hem de herkes gibi. Kaslarımızı kırık dökük hissetmekten zerre kadar zevk almıyoruz. Ağrıyan her eklemin, yanan her kasın, terden bembeyaz olmuş tişörtün hayranı değiliz. Gözlerimizin zonklamasından, başımızın çatlayacak gibi ağrımasından, uykunun tatlı çekiciliğine karşı koymayarak sıcak yatağımızdan çıkmaktan ya da ondan mahrum kalmaktan mutlu da değiliz. Yüzlerce kez aynı şeyi…
Parlak bir bakış, üstelik umut vadedici. Özel ve yetenekli olduğunu söyleyen ve elinin altında olanı bulduğunda, başka hiçbir şeye ihtiyacın kalmayacağını söyleyen ipe bağlı bir havuç. Bul fikri fenomen ol, Bul fikri parayı vur, Bul fikri lider ve yönetici ol, Primi kap, fırsatı yakala, yeni kapılar aç… Bir şarkılık sanatçılar, bir kitaplık yazarlar, bir şiirlik…
Koyunları sayarsın, Saatleri sallarsın, Yuvar-yuvar yuvarlanırsın, Olmadı mı olmaz. Uykusu olmayanı uyku tutup içine almaz. Gün kısa, zaman kıymetlidir. Uykuya fazladan verilecek süre gereksizdir. Bonkör olamazsın, Saçıp savuramazsın. Gün kıymetlidir. Her anın değerlidir.
Sevmek, sevgiyi göstermek, sevgili olmak ve bundan utanmaz olmak. Sevgi ne zaman utanılacak bir şey oldu ki? Birbirini seven insanlara ne zamandır öfkeyle bakar olduk?.. Ne zamandır televizyon dizilerinden bile çıktı, birbirini sevgiyle kucaklayıp öpmeye doyamayan insanlar. Biz ne zaman sevgisizlikten utanmaktan vazgeçtik de, sevenlerden utanır olduk. Belki de şimdi kirli bir toplum olduk.