Sanki o an sen, sen değil. Ben ise ben değil.
Her şey bir boşluk.
Her şey bir kurgu.
Bir hikaye var sürüp giden.
Ama nerede, ne zaman ya da ne ile neyin arasında, belirli değil.
Kişiler yok,
Zamanlar yok,
Mekanlar yok,
Hissedilenler seninmiş gibi ama öyle değil, bir farklı. Sanki başka birinden, izlenilen filmdeki bir başka karamandan bahsedilirmişçesine.
Ve her şey soyut. Havada, boşlukta ve hiçbir şeye bağlanmaksızın dolaşmakta.
Düşüncelerinin içinden, onlardan havada uçuşanları geçiyor olanların yanından.
Teğet, çarparak ya da uzağından.
Soyut bir yağlı boya tablonun deliliği ile rüyanın içindeki süzülürken ki hafifliğin arasında bir yerde.
Kesin eminlik, net bilirlik, tamamına ve fazlasına hakimlik…
Hepsi o anda tam da o aralıkta.
Durmuş zamanın içinde ve tam o anda, sahibi olunan sonsuz zamanın sahibiyetin de.
Gerçekte trans ve meditasyondan beklenen yaklaşık böyle bir şey.
Eksiği var hatta. Olabileceklerin de çok daha fazlası.
Sen ve senden fazlası var içinde.
Sen var ve senden öncesi var içinde.
Sen var ve senden sonrası yine senin içinde.