Her canlı kendi yaşam alanını yaşamı pahasına korur.
Aslanların avlanma alanları belirlidir ve diğer sürüleri bu alana sokmazlar.
Kediler ve köpekler için bile durum aynıdır. Evinizin bahçesinde yaşayan evcil hayvanınız bile yaşadığı alan sınırlarına bir başka hayvanı yaklaştırmaz. Canla başla onla mücadele eder.
Biz insanlar farklı mıyız ki, bizde sahip olduklarımızı koruruz. Üstelik koruduklarımız, sadece madden sahip olduklarımız değildir. Ailemiz, sevdiklerimiz de buna dahildir. Düşüncelerimiz, fikirlerimiz, hissettiklerimiz de buna dahildir. İşin ilginci hatalarımız, eksikliklerimiz, tüm yanlışlarımızı da aynı kefeye koyar ve savunuruz.
Bu yüzden bir başkasından yardım istemek ve almak her zaman en son çözüm seçeneğimiz olur. Mantıklı olmasa bile yaptıklarımız, düşüncelerimiz, hatalarımız, eksikliklerimiz, ikilem ve karmaşalarımız bizim kendi alanımızdadır ve otomatik olarak, güdüsel bir şekilde savunulur.
Ne zaman ki, hayatımız çekilmez bir hal alır.
Ne zaman ki, yaşamımızdaki insanlar bizi buna zorlar.
Ne zaman ki, etkileri altından kalkılamayacak boyutlara gelir.
İşte o zaman son çare olarak bir adım atma mecburiyetimiz oluşur.
Neleri sahiplendiğimiz, neleri koruduğumuz önemlidir.
Otomatiğe alınmış yaşamımızda, sımsıkı tutunduklarımızın içerisinde;
– Yanımızda taşımayı bırakmamız gerekenler,
– Korumaktan vazgeçmek zorunda olduklarımız bulunur
ve bunlar kalıplarımız, eksilerimiz, negatif yüklerimiz, kendi yaşamımızın frenleri, sorunlarımızın kaynakları oluverir.