Yanında kendimiz gibi hissederiz,<-> Yanında başka biri gibi davranırız,
Bunun psikolojik nedenleri vardır.
Bunun kişisel nedenleri vardır.
Bunun duygusal nedenleri vardır.
Kişiliğe ve benliğe bağlı nedenleri vardır….
Bunun enerjiye bağlı nedenleri vardır.
Aslında bunların toplamı bizim ve diğerlerinin durduğumuz yeri belirler ve hepsi birbiri üzerinde etki eder.
Tıpkı sinerji gibi, empati gibi, yaratıcılık gibi, rahatlık gibi, ilişki modellerimiz gibi iletişim şeklimizi belirleyen durumların hepsi için bu söylem geçerlidir.
Biz varızdır, birde diğeri vardır. Bizdeki psikolojik duygusal, kişisel, benlik ve kişiliğimize bağlı nedenlere bağlı olarak enerji sistemimiz şekillenir. Biz ne söylersek söyleyelim ne yaparsak yapalım. Vitrin olarak sunduğumuzun dışında sözsüz mesajlardan oluşan iç sistemimiz diğerlerince hissedilir. Aynısını bizde diğer insanlar için hissederiz.
Tüm bunların toplamında yakın ya da uzak hissedeceğimiz durumlar ve kişiler oluşmaya başlar. Genel olarak yakınlık ve uzaklığı stratejik olarak düzenleriz. .Bir de alışkanlıklar vardır ki bunun istikrarlı temas ve maruz kalımların neticesinde hiç hesaba katılmayan etkisini araya eklemek gerekir. Ancak yaşam içerisinde uzun dönem dikkate alındığında yakınlık ve uzaklık için en önemli belirleyici ihtiyaçlar ve boşluklar olur.
Bunlardan bazıları;
bağlanma,
yakınlık,
sosyalleşme,
aldatma,
bağımlılık,
kabul görme,
değerlilik,
….
gibi pek çok davranışın da temelini oluşturur. Tatminkar hissedebilmek, gerçekte kişisel bütünlüğe bağlıyken. Bu bütünlüğün boşluklarını dışarıdan tamamlama gayreti, insanların yumuşak karnı denilen alanları oluşturur.
Bazı insanlar nötr dururken, bazı insanlar etraflarına ışık huzur neşe keyif saçarlar, bazılarından herkes kaçmak ve uzak durmak ister. Tüketici, tehlikeli, gereksiz, moral bozucu olarak nitelendirip aslında tam olarak da sebeplerini çıkartamadığımız durumlar hissedilir ancak çoğu zaman bunların gerekçe ve nedenleri tanımlanamaz. Bu tanımlayamayış diğer insanlara bakıldığında ” güzel ya da yakışıklıdır, eğitimlidir, kültürlüdür, zengindir, eğlencelidir, cıvıl-cıvıldır…..” bir türlü anlam vermediği yalnızlık, istismar, değersizlik, içten ilgi eksikliği, şefkat, uzaklık gibi durumla karşı karşıya bırakır insanı ve insan bu karmaşayla baş etmeye çalışmaktan yorgun düşerler. Önceleri diğer insanlarda aradıkları sebepleri bir süre sonra kendilerine yediremeseler de acaba bende bir şansızlık mı var, acaba nerede hata yapıyorum şeklinde kendilerine sormaya başlarlar.
Yine bazen yakın başlayan ilişkiler hızla tükenip hızla uzaklaşan çiftler neyin kaybolduğunu düşünüp dururken yakınlıktan uzaklığa geçişe anlam veremezler. Bazen anlamı basit olabilir. Birinde fazla olan diğerinin ihtiyacı, birinde dengeli olan diğerinin dengesizliği şeklinde boşlukları doldurma üzerine kurulu sistemlerde; karşılıklı beklentilerdeki diğerinin ilgili ihtiyacı tatmin etmesi sonucu son bulmuştur. Uzaklaşan muhtemelen ihtiyacı olanı almış, boşluğu kapatmış, dengeyi bulmuş ve tatmin olmuşsa alacağı her şeyi almış ve beklentilerini bitirmiş olur. Alan taraf her zaman ilişkiden kolay uzaklaşan taraf olarak sıkça gözlenir. İlişki içerisinde kalan, ekseriyetle vermiş ve verecek bir şeyi kalmamış olandır. Ancak verirken, almak için verdiği şeylerin karşılığını da alamamış olmak ilişkide alacaklı ve ilişkinin esiri yapar onu. Ya da tam tersi olarak almak için girdiği ilişkide alamamış olmak, alabileceği başka ilişkiler taşır yada beklentilerinin kurbanı yapar kişiyi. Tam benlik oluşumu tamamlanmamış, alacaklı olarak başlanan ilişkiler duygusal gibi gözükse de aslında mantık ilişkileridir. Tıpkı mantık evliliği yapmaktan bir farkı da yoktur aslında.
Sezgiler insan için oldukça önemlidir. Bilinçli zihnimiz olayları düşünceleri sözleri izler analiz eder. İhtiyaçlarımızı beklentilerimizi yönetir. Ancak bilinçli kısmımız ilişiklerin içerinde ekseriyetle duygusal, dürtüsel, benlik yönelimlerimizin etkisin de kalır ve farkında olmadan onlar için çalışmaya başlar. Burada bize bir başka kaynak olan, temel ilke gibi gözüken ancak kaynağını yaradılış ve ruhsal kaynağımızdan alan sezgilerden faydalanabilmek kısmı kalır. Bu kaynaktan faydalanmamız bize ikili ilişkilerimizde durduğumuz yerin, diğerinin ne anlam ifade ettiğinin ya da aslında ne olabileceğinin mesajları ile doludur. Bu mesajlar ve veriler her insanda bedeni çevreleyen aura ve çakralarda keşfedilmeyi ve algılanmayı bekler. Bu veriler, aynı zamanda bizi temaslarında aktardığımız kim olduğumuzun enerjileridir. Hiç mantıklı gözükmeyen rahatlık, sevgi, inanç, yakınlık durumları dıştan tezat gibi gözükse de temelde enerji sistemleri bakımından çekim ya da itim sistemleri bakımından kendilerince sebeplerle işlerlikli kazanmış durumlardır. Sebebini bilmeksizin insanları kendilerinden iten veya kendilerine çeken insanlar sahibi oldukları veya verdikleri gizli mesajlarla bunu sağlarlar. Bu mesajların algılanması sezgisel boyutla ve bilincin dışında gerçekleşen süreçlerle işler ve sürdürülür.
Kimi sistem kendi mesaj diziliminde “ben ihtiyacın olanı vermeye hazırım” der.
Kimisi “ben güvenilir birisiyim” der.
Kimisi “sevgi ve neşe doluyum kalbim böyle benim” mesajını iletir.
Kimisi de” alacaklıyım ve verecek bir şeyim yok” diye bağırır.
Mutlaka bu masajlara kapalı insanlar olacaktır.
Bu enerjilerin etkileri temasta olmadığımız insanlara bakılarak daha net gözlemlenebilir. Örneğin bir oyuncu, girdiği tüm tv dizlerini tek başına izlenir kılabilir. O oyuncunun kendi sahibi olduğu “aurası “ bunu açıklanamaz bir şekilde sağlayandır. Rol kabiliyeti yakışıklı ya da güzel olması sadece mesajlara kapalı insanlarca birinci derecede dikkate alınacaktır.
İnsanların kendi iç zenginliğini arttırdıkça, benliğini ve kimliğini daha dengeli kılmaya ve geliştirmeye başladıkça çevresine daha olumlu mesajlar iletmeye başlar. Aynı anda daha dengeli sistemleri de kendisine çekme eğilimine geçer. Bu duruma tutarlık dersek bu seviyeye gelmiş insanlar; dengesiz ilişki sistemlerinde, tutarsız kimliklerde ve bunu yayan enerji sistemlerinde ilişkide kalamazlar. Dengeyi ve hakimiyeti sağlamış geliştirmiş ve geliştirmeye devam eden kişilerin kurdukları yakınlık dengeli bir sistemde, gerçek saflığıyla menfaatsiz olarak işlemeye başlar. Bu kişinin kendi ışığını yaymaya başladığı zamandır. Etrafına huzur güven ve mutluluk veren kişiler sistemlerinde dengeye ulaşmaya yaklaşmış kişilerdir.
Şunu diyenleriniz olabilir. Dengesiz ve bozuk modellerdeki ( kişilik, duygu, karakter, enerji, düşünce ve davranışlardaki kişiler) bakıyorum en iyi kızı en iyi oğlanı , en iyi işin …. sahibi oluyorlar.
O zaman yazıyı bir kez daha okuyun derim. Dengesiz modellerdeki kişiler fazlalıkları ve boşluklarını tıpkı bir anahtarın kilitteki boşlukları doldurması gibidir. Olan ya denk gelmiştir, ya da olanla sahibi olan dengi denginedir. Ancak ben diyorum ki maymuncuk düzdür ama her kilidi istediğinde açma potansiyeline sahiptir. Anahtar ne kadar gelişmiş olursa olsun her kayı açmaz sadece fazlalıkları boşluklarına denk gelen kapıları açar. Kilit de ne kadar farklı ve kendine özgün olursa bir o kadar her önüne gelen anahtarın yada maymuncuğun karşısında tüm kontrolü kendisinde tutar.
Konu bu kadar dağılmış iken.
Yakınlık ,
Denkliklerin,
İhtiyaçların,
Derindeki benzerlik ve tamamlayıcıların,
Ya da kontrolsüz kimliklerin sahte inanışlarının sonucu insanın yaşamında seçimler oluşturur.
Seçimlerin kaynak ve niceliklerine oranla da gerçeklik ve samimiyete sahip olur.