Tükenmeden önce azalırız.
Gücümüz azalır.
Sabrımız, heyecanımız, zamanımız, merakımız, beklentimiz azalır.
Sonra inancımız güneşte kalmış tereyağ gibi erir üzerimize sıvanır.
Tükeniriz,
Yanan kibrit gibi…
Mum gibi…
Bir kalıp buzmuş gibi.
Tükenmeyi bedenselliğimizden, duygusallığımızdan, anlamı yaptıklarımda aradığımızdan ve bunların hepsini bizim sayemizde olduğuna inandığımızdan yaşarız.
Varlığımız için yaptıklarımızın ödemesini varlığımızdan yaparız.
İşin özü yaşamak eylemini
Ruhsal gücümüzden ve derin benliğimizden, yani sonsuz enerji kaynaklarımızdan var etmediğimizde-olmadığımızda nesnel kimliğimizden azalır ve tükeniriz.
Biz ne bir kibrit çöpüyüz,
Ne bir yağ kalıbıyız,
Ne bir buz buz kalıbı,
Ne de mumuz.
Sınırladığımız kalıpladığımız ve nesnelleştirdiğimiz bedenimiz duygumuz ve yaşamımız kadarız. Bunlardan fazlası olduğumuzu anladığımızda özgür üretken ve sınırsız oluruz.