Sorumlarımızı bağırıp çağırıp kavga ederek mi çözmeye çalışıyoruz.
Geri çekilerek kaçarak veya küserek mi üstesinden gelmeye çalışıyoruz.
İkna ederek, suçlayarak, acındırarak, yalan söyleyerek, aşırı yüklenerek, telafi ederek, baskın çıkarak, görmezden gelerek, parayla, korkutarak, vicdanlara oynayarak, ….. binlerce stratejik hayatta kalma ve ilişkileri sürdürme modelinden bir yada bir kaçını kendiliğinden temel modelleri arasına alır her insan.
Sorunlarla baş etme yöntemlerimiz genellikle standart ve kalıplaşmıştır.
Bu bize zaman içerisinde yöntemlerin bilinir ve işe yaramaz oluşunu kendiliğinden getirir.
Bir başka durumda yöntemle uyumlu olmayan sonuç alamayacağımız bir durumla karşılaşma halidir.
İşte sistem bu anda çökmüş olur.
Her zaman işe yaramış olanın, bu anda işe yaramıyor hatta tam tersine işi içinden çıkılmaz bir noktaya sürüklüyor oluşunu anlamlandıramaz insan.
O anda otomatikleşmiş modellerin zamanla yaşla kişilere ve durumlara göre farklı oluşundan ve farklı olması gerektiğinin bilincinden uzakta kalmıştır.
Değişime ayak uydurmayan her şey gibi oda değişimin kendisince aşınmaya ve yıpranmaya başlayacaktır.
Kendini silkeleyerek toplamayı başaranlar bu geçişlerden yara almadan ya da en az yarayla kurtulabilirken. Otomatik kalıplarına bilinçsizce tutunup direnç ve inat sergileyenler kendilerine ve çevrelerine çok daha derin hasarlar açmakta.
Esnek olmak öğrenmek değişmek farkında olmak ve sorgulayabiliyor olmak gibi insani erdemlerin ayakta oluşuna bağlı.
Bunların çöküşü ile kendiliğinden bir yaşamın getirdikleri veya götürdükleri üzerine inşaa edilmeye başlanıyor.
Kalıp olmamak tutarsız kalmak değil aynı zamanda.
Tutarlı olmanın özelliği sorgulanabilir akli ve dengeli bir bakışın sahibi olabilmek.
Öğrenebilmek fark edebilmek ve gerek olduğunda esneyip değişimi kabul edebilmek.