Kırgın mıyız?, sebebi var.
Kafamız mı?, karışık sebebi var.
Mutsuz muyuz?, sebebi var.
Hasta mıyız?, sebebi var….
Kaygımız mı var? , sebebi var.
Başarılı mıyız, başarısız mıyız, öfkeli miyiz, sorun mu yaşıyoruz yoksa her şey iyimi gidiyor işte hepsinin birer sebebi var. Sebepsiz hiç bir şey yok işte.
Bir şeye sebep olmak, sebep olunana sonuç olmak ve onun sonucunda olandan etkilenmek.
Sonuçları elde olan, görülen ve fark edilen.
Sebepler ise genelde karışık duran kısım.
Sebep olanı aradığımızda görmekte zorlandığımız olmakta olanın gerçeği.
İşte bunun da sebebi gerçekliğe uzanan mesafenin ve duygununun geniş bir aralık olmasında.
Bizim onlara uzak durmamızdan ya da onları dokunamayacağımız kadar uzağımızda tuttuğumuzda.
İşte sırf bunlardan dolay gizli gerçeklik var oldu.
Gizli gerçeklik;
– Kendi gerçekliğimiz ve bizden bizim gizlediğimiz,
– Göremediğimiz sebepler.
Peki “Sebep sonuç ilişkisi mi güdelim o zaman hep” demek geliyor insanın içerisinden. Ya da sebep olanda, bizim olduğumuz gerçekliğinden uzak kalmak adına sebep arayıp mı duralım.
Sebeplere de bizim sebep olduğumuzun bilincine varmaksızın, sebepleri bulmak sonuçları değiştirecek mi sanalım.
Analitik olmak, akılcı olmak sadece yetecek mi? Bunu kabul edelim, gerisini yok mu sayalım?
Kaderin yazgısının devamında ve yanında sebeplere sebep olacak serbest rastlantıları oluşturma gücüne sahip zihnimizle iyi ya da kötüyü doğru ya da yanlışı kendimizin kendimize çektiğimize mi inanalım….
Ya da Hayallerden gerçek bir dünyayı nasılda kurguladığımızın farkında olmaksızın sonuçları yaşamaya devam mı edelim.
Tüm bunlardan sonra kızalım, öfkelenelim, razı olalım, sığınalım, suçlayalım, kahredelim ya da böbürlenelim.
Kader sadece, bir başlangıç ve potansiyelle birlikte belirli durumları oluşturur.
Zihin, hayaller beklentiler ve hayatımıza yaşanacak sebepler verir…
Sebepler tercihleri oluşturur…
Tercihler süreci belirler ve sonuçlara çıkar…
Sonuçlar yeni bir durumun ya da şeyin sebebi olur.
Sebep-tercih-sonuç arasında dönüp durmaya başladığımızda, biz buna kısır döngü deriz.
İşte bu anda tam da bura, kader ve bizim yaratıcıdan gelen gücümüz ve hayatımıza yön verecek yeteneklerimiz bu döngünün dışında kalır.
Çözemediğimiz, anlamlandıramadığımız, bizden uzak kalmış, yaratılış amacımızdan ve yolumuzdan sapmış gerçekliğimiz, sebep-tercih-sonuç çarkında psikolojimizi, sağlığımızı ve yaşamımızı baş döndürücü bir hızda çevirmeye başlar. Ta ki biri bu çarka çomak sokana ya da çarkın çemberi devrilene kadar dönüp durur.
İşte kaderin verdiğinden ve bunu vermesinin sebebinden itibaren, sebep olan bir sebepten dolayı…. Sebeplerin üretmiş olduğu gerçeklikte, sonuçlarla sebepler arasında tercihler ve bunlara müdahale etme gücünü de bizlere kendiliğinden vermiştir.
Kaderimizle bu günümüz arasında duran biz, yarınımızla bugünümüz arasında da duruyoruzdur.
Tüm olmuşların ve olacakların tam ortasında bir şeyleri etkileme tercihler yapma, kararlar alma hayal hurma niyet ve beklenti oluşturarak sürece tam sorumluluk yükleme kısmında varızdır.
Yani o anda olduğumuz yer olan, yaşadığımız her şeyin tam sorumluluğuna sahip olarak döngüsel çarkların döngüsünün sebebi olarak da yine biz buradayız.
İşte bu yüzden suçlamak, kahretmek, sebepleri dışarılarda aramak yerine kendimize kendimizin daha derinlerine dönmek zorundayız.
Derin anlamları ararken, kendimizin daha derin düşünceleri ve varlığın daha derinlerine yol alırken, kendi bilinmezimize doğru gittiğimizin farkına varmak ve kendi gerçeğimize gittiğimize inanmak gerekir. O zaman sebepleri dışarda aramak ve suçlamaktan ötesi olmayı başarırız. Bu bizi kurban olmaktan çıkarır.
Kurban edilen canlılar bellidir. İnsandan kurban olmaz.
Kendimizi kendimize ve yaşama kurban vermemek için sebepler konusuna dikkat etmek gerekir.