Başı belli değil, sonu belli değil.
Bir çember etrafında dönenin, derdi belli değil.
Bilmediğinden kaçıp da bilmediğine varmaya çalışanı, anlamak mümkün değil.
Tek bildiğimizin böyle olmaması gerektiği ve bunun dışında bir veriye sahip olmadığımız durumlarda kendimizi dışarı atıp, oradan oraya savurmaya başlarız.
Bu ve böylesi dönemlerin ismine, arayış deriz.
Neyi aradığını bilmez, neden aramak zorunda olduğunu fark etmez arayışlara aslında savruluş denir.
Arayış olması ve bunun da anlamlı olması için, ne aradığını bilmek gerekir.
Kaçış olması ve bunun da anlamlı olması için, neden kaçıldığını bilmek gerekir.
Savuruluş içinde hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. oluruna bırakırsın gider.
Kişinin kendi varlığı ve kimliği savruluşlarına ağırlık yapar.
İyice savrulmak ve kaybolmak isteyen için fazlalıklarından da kurtulmak gerekir. Bunu ağırlık atmak ve esnek bakış olarak nitelemek gerçeklikte savuruluşuna hız kazandırmak için eksilmek anlamına gelir.
Peki insanlar neden eksilmeyi ve savrulmayı seçmek durumunda kalırlar ?
Tüm mesele, başa edemeyecek olmaktır.
Tüm mesele, kişisel sorumlulukların sahibi olmamak adına direnç göstermektir.
Tüm mesele, kaybetmişlik içinde yok olmanın eşiğinde daha fazla kaybedecek bir şeye sahip olmadığına inanmaktır.
Tüm mesele, kendini tanımaktan kaçmaktır.
Tüm mesele, içsel çatışma acı ve travmalarının karşısında en baştan kaybeden olduğunu kabullenmektir.
Tüm mesele bir meselesi olmak ve meselesinin karşısında durabilmeyi başarmaktır.
Tüm mesele, tümden meselenin savruluş olmasıdır.