Öylesine bir dünyayı zorluyoruz ki ;
Kuyulara atılmış taşları çıkartmaktan avuçlarımız kanıyor ve nasırlanıyor.
Her şey taş ve çamura dolmuş kuyuların berrak içilecek sulara sahip olabilmesi.
Suyu içecek olanda bir başkası kuyunun sahibi de bir başkası.
Onları taşla çamurla dolduran onlarda başka, başkaları.
Kuyuların içinden çok sular geçiyor, insanların aklından çok düşünce akıyor.
Hiç dolmayacakmış sandıkları kuyulara insanlar renkli taşlar atıyor.
Pembe severdim ben bu rengi, Kırmızı heyecan , mavi hoş anılar,…
Bunu da hatırası vardı, şunu da bununu seviyorum…. eksik kalanlar akla geliyor sonra. Grili sarılı, turunculu bir tanesi vardı nerede o, deniyor.
Kuyuları dolduran taşların neden orada olmadığının hesabını soruyor.
çamuru ve taşları çıkartıp kenarına yığmak bizim içimiz. Bizim işimiz başçık olmuş kuyuları can sularında yaşar kılmak. Taşlara sahip olmak onları çetelesini tutunmak…
O şeytanın işi.
Şeytan sahip oldukların ve olmadıklarının çetelesini tutuyor.
Birileri bir şeyler için sorumlu olmalıyken. İyi olanı alıp kullanılanı insan; kendisine eksik kalanı, istemediğine varanı, geçmişindeki kendini unutup en başa dönenin sorumlusunu nasırlı ellerin sahibinden biliyor.
Nasırlı ellerine bakıp ellerin nasır tutmuş deniyor.
*********
Geçmişler gibi gelecekler de kuyuların sahiplerinin ellerinde. Suya doymuşların, susuzluklarını çoktan unutmuşların dertleri renkli taşların toplamaya döndüğünde geriye yapacak çok fazla bir şey kalmıyor.
İnsan için fırsatlar ve seçimler var.
Bunların her şeklini seçen için, her olanın tek bir kaynağı mevcut.
Bu insanın kendisi.
Her ne için ve her neden olursa olsun.
Geçmiş seçimlerini sorgulayan ve gelecek seçimlerine kişi arayanların kendi kuyuları ve kuyularının yanlarında yığınla taşları olacaktır.