Titreşip duran sayısız enerjinin içinde yüzen diğer enerjiler.
Sonsuz bir frekans denizi.
Sesler, görüntüler, havadaki dalgalanmalar, ışık, elektrik, elektromanyetik dalgalar ve saf enerji…
Her bir canlı, her bir madde..
Toplayıcı, üretici, dağıtıcı ve yansıtıcı aynı zamanda.
Zaman, sonsuz uzay ve boşluk, birde boyut kavramları tümüne hacim kazandırıyor.
Kopyalanamayacak kadar büyük, anlaşılabilecek kadar sistemli bir düzenden bahsediyoruz.
Düzen kavramı zihnimizde birim belirlediğimiz değil.
Düzen kavramı bizimde dahil olduğumuz bir başka sistem.
Direncimiz uyumlanmamızı engellerken, anlamamızı da bir o kadar zorlaştırıyor.
Bir damla suyun başka yöne gitmeye çalışmasının nehrin yönünü değiştirmeyeceği gibi içinde yol almayı ve onunla bütün olmayı gerektiriyor.
Peki buraya kadar olan kısmı anlamak ya da kabul etmek bize ne kazandıracak.
Uyum güven ve açıklık.
Basit ve yalın olarak bütünün bir parçası olduğumuzun bilinci.
Hayatın içerindeki manevralarımızda teknik puanlarımızı önemserken, Artistik ve estetik puanların geçersiz olduğunu sandığımız bir derecelendirmeye göre planladığımız zamanımız ömrümüzü sürme şeklimizi belirliyor.
Bilincimiz varlığımızla örtüşmediğinde, hizmetini bizim varlığımıza sunmayı öğrenmediğinde ortaya çıkan titreşimlerimiz önce bizim, sonra çevremize ve daha sonra yaşadığımıza son olarak da zaman mekan ve boyuta yansıyor.
Düzene muhalif seslerin uğultusunun yarattığı kaos ortamında acı ve yok oluş var.
Alemlerin aslı bu nedenle hayal belki de.
Gerçeğin kurgulandığı düzenin titrediği dalgaların maddeselliğin yanında hayal gibi akışkan oluşu. Madde ve olan titreşenin etrafında bir mıknatısa yapışan demir tozları gibi şekillenirken, bizler yaşayacağımız dünyaları öncesinden şekillendirmeye başlıyoruz.
Zihnimizle ve eylemlerimizle kontrol ettiğimizi düşündüğümüz bu günün öncesinde zihnimizi eylemlerimizi ve daha fazlasını kendiliğinden’e bırakırken olanlar, beklenenler ya da kendiliğinden olanlara tekabül ediveriyor.
Olmayanlar için suçlanmış sistem, olanların ardındaki teknik becerilerinden dolayı kişilerin kendileriyle gururlanmalarına müsaade ediyor.
Tüm gerçeklikleri şekillendirmek olağan olmalıdır yanılgısı ise sisteme etki beklentisinin hadsiz ve kendi sınırlarının ötesinde bir anlamamışlık. Olağan olan kedi etki alanlarımızdan dalgalar şeklinde boyunda ve mesafesinde açılan etkiler oluşturmak. Kendimizden uzaklaştıkça sesin azalması, ışığın ulaşmaması, görüşümüzden çıkması gibi bizden aldığı etki azalırken, bizim dışımızdaki etki eden diğer unsurların payından da kendisine pay çıkartıyor.
İşte tam olarak bu nedenle değişim kendimizden başlıyor. Kendini değiştirmeyi başaran bir insan yaşamını, çevresini ve arkadaşlarını, işini şehrini, ülkesini ve insanlığı değiştirecek etkileri dalga-dalga takip ederek sağlayabiliyor.
Sabır, zamanla ilgili boyutunun etki alanında. Keza öncesi ve sonrasını değiştirme imkanı ile direk kendi kurallarınca bağlı.
Boşluk ve sonsuzluk, sınırsız titreşimin fazlasının emildiği ve nötürlendiği alan. Yeni ve olmayanın baştan oluştuğu ve yeniden oluştuğu sınırsız potansiyel alan.
Boyut, zaman kavramıyla ilintili – veren ile de bağlı aynı anda çoklu gerçekliklerin var olmasını sağlayabilen ve her birisinin yaşanıyor olmasına olanak tanıyın üst sistem.
İç içe geçmişliklerdeki düzen kaostan çok daha üstün bir devamlılık garantisi.
Kaos kadim kültürlerden hortlayan bir zebani gibi çıkıp kaybolurken sistem sınırsız devamlılığını sürdürmeye ve var olmaya devam edebiliyor böylece.
Bunların çok aşağısında alt bilinçler ve alt sistemlerin varlığı geçerli. Basit işleyişler basit kurallarla yürüyor. Algılanabilecek kadar basit olmak zorunda. Bu çocukların önüne dökülmüş bir kova oyuncak gibi onları oyalamak için.
Oyalamak ve öğrenmelerine oynatarak destek olmak için.
İnsan ırkı yaratılışın çocuğu ve öğrenmekte.
Kırıp dökerek kendini geliştirmekte.