Öyle bir kanıksanmış ki onlarca, ihtiyacını alamayacağının inancı.
Artık o insanlar, gerçekten neye ihtiyaçları olduğunun bile farkına varamaz olmuş.
Öyle fazla ki, karşılanmamışlıklar.
Öyle derinleşmiş ki, değersizlikler.
Öyle bir yerleşmiş ki, güvensizlikler.
Standart bir günde yaşayabilmek bile onlara mükafat olmuş.
Ne istiyorsun sorusuna verebilecek doğru düzgün cevapları olmayan bu insanların suçu yok.
Ne isteyebileceklerini bilmeyen insanları çoğaltmakta suç.
Hayallerini yok edenlerde.
Onları kırmak için tek sıra olmuş sırada bekleyenlerde, her ikisi de suçlu aslında.
Şımartılmamış ama açlar.
Benliklerinden, enselerini görmek kadar uzaklar.
Kimliklerini cüzdanda taşıyacak kadar da “kimlik” kelimesine metaryalistler.
İşin en kötüsü “ne istiyorsun” sorusuna ,hayaller kuramayacak ve bunları isteyemeyecek kadar da kendilerini bilmezler.
Tek yaşam amacı, yaşamı sürdürebilmekle ilgili olduğunda.
Sürülecek bir hayatın ellerin arasından kayıp gittiğine kanaat getiririm.
Sürdürülebilirlik, korku dolu bir cümle.
Üstelik sürdürülememe ihtimaline dirençle kovalanan.
İçinde umut olmayan. Çaresizce mecbur kalınan.
Ve bu inanışla, daha en başından kesin sonucuna kurulan.