3 metre çapında dairesel ve pürüzsüz, dümdüz uzayıp giden mağaranın girişine durdu ve içeriye seslendi.
Sesi duvarlara çarpıp zig-zaklar çizerek içerilere doğru yankılandı.
Yankıların bitmesin. Sesin sona ulaşıp bitmesini bekledi.
Ses gitti, gitti, gitti…
Dibi bulmadı bir türlü.
Sona varsa ya bitecekti ya da dönüp geri gelecekti.
Böylece tünelin bir sonu olduğunu bilecekti.
Sesi gitti gitti gitmek bilmedi.
Hep sonsuzluğu uzayda ve evrende aramıştı. Hep göklere bakmıştı uçsuz bucaksızın sınırsızlığını görmek için.
Bir kez içine doğru seslendi.
Belki gerçekten ilk kez içine doğru seslendi.
Hep sonlu ve derinliği olmayan kendine sığ bakmıştı da, dışarıda aramıştı sonsuzluğu.
Hep uzaklarda ve ulaşılmaz sanmıştı.
Bir kez daha en başında durdu.
Gölere uzanan sınırsızlığın ve kendi içine uzanan sonsuzluğun.
Seslendi,
Göklere…
Ve Seslendi,
İçine….
Bulmanın ve gitmenin ve de cesareti olmanın binbir yolu vardı.
Sessizleşti, sustu birden.
Gidemedikleriyle kendine baktı.
Öylece olduğu yerde durup kaldı.
*************
Hep bir macera peşinde koşan insanın, heyecan macera ve keşfedilmesi gerekenlerin yalnızca dış dünyada olduğuna ilişkin kanaati. Bir zamandan sonra, olgunlaşmanın getirdiği bilgi ve farkındalıkla bir başka evrenin keşfine yönelir insan. Bunun da başlangıcı kendisidir. Bu keşif, kendisinden başlayan ve kendisinden sonsuzluğa uzanan madalyonun diğer yüzünü keşfetme heyecanıdır.
İçinde değerli bir şeyi olmadığına ve bildiği kendisinde, kendisiyle baş-başa kalmaktan korkusunda öbür dünyayı düşleyen insanın kendi bilmeyişidir. Sonsuzlukta sadece kendisiyle başbaşa olmak zorunda olacağından ve kendisinden hiçbir zaman kurtulmayacağından bihaber anlamı dışarda aramaya devam eder.
Sadece biyolojik hücrelerin oluşturduğu düşüncesinde, ruhunun bilgisi ve inancının gücünden mahrum bir şekilde, sonsuzluğun içine gizlenmiş hurilerinin hayalinde bir uyku uyutur kendine.