Ezberden sıralananlar, bilgi ile donatılmış ise basit ve bayağı durmasa bile zihinlerde yerli yerine oturmayan boşluklar bırakır.
Üçgen bir delikten beşken bir parçayı geçirememek kadar uyumsuzdur. Uyumsuz parçaların yerli yerine oturmasını beklemekse, iyimserlik şeklinde açıklanabilir.
Elde edilmiş bilgiyi sindirmekten bahsediyorum aslında ve bir de içine alarak özümsemekten. İşin aslın içselleştirme terimi üzerinde duruyorum.
Kendi yolculuklarına çıkmamış ve tamamlamamışların hikayelerindeki en önemli sonuç da bu. Belki de bu boşluk, diğer insanların gözünde yerine oturmayanların ve güven vermeyenlerin en önemli sebebi.
Aslında biryerde; yaşanmamışlığın, sorgulanmayanların, mücadele verilmemişlerin sonucunda en ışıltılı sözlerin bile tat vermeyeceğini söylüyorum.
Mükemmelin uygulanmasında, onu test etmiş ve denemiş olmak önemli. Bu sayede kişi söylemlerinde daha emin bir şekilde ona kefil olunabileceğini yansıtabiliyor.
Çocuk yetiştirmemiş insanların çocuk yetiştirmekle ilgili iddiaları,
Evlilik dahi yapmamışların insanlara ilişkilerle ilgili tavsiyesi,
Sırça sarayına havadan konmuşların başkalarına başarı ve kazanmayı anlatışı,
Hata yapmamış insanların doğrulardan bahsedişi,
Yarım yamalak, idareten, uzağında saklanarak yaşamış insanların diğerlerine korkusuzca yaşamayı öğretişi,
Kendi meseleleri için savaş vermemiş insanların, başaklarının meselelerindeki savaşına yardım edişi….
Her şeyi birebir yaşamış olmak mı gerekli.
Olabildiğince evet. Ama her şeyi yaşamak mümkün değil.
Her şeyi sindirmek de öyle.
İnsan bazı şeylerin içinde bazılarının yakınında bazılarında oldukça uzağında bir hayat sürüyor.
Yaşıyor, gözlüyor, düşünüyor, okuyor ya da bir bilgisi ya da fikir yoksa ise fikir yürütüyor. Bu nokta da diğerlerinin sahibi olmadan fikri yürüten, en uzağında kalan olarak, en uyumsuz, en oturmaz olanına ve en iddialı savunanına dönüşüveriyor.
Yaşamış olmak, atlatmış olmak yeterli mi? Oda tek başına çoğunlukla yetersiz. Bunun sebebi anlamak, ders almak, üzerinde düşünmek, bilgiyle birleştirip tam ve tutarlı çıkarımlarını bir araya getirmek zorunda. Her yaşanmış deneyim ve tecrübe olmuyor bunların eksikliğinde.
Ezbercilik, bir düşünce biçimi temelde. Eğitim, görüş, statü, akıl, konum hiç birisiyle ilgili değil. Zihnin çalışma şekli. Alınmış eğitim modelinin, seçili yaşama stratejisinin, gördüğünün, öğrendiğinin sonucu. Çoklu düşünce, çapraz düşünce, araştırmacı heyecan, esneklik ve daha az yaralı egoların ezberciliğin önüne geçecek yeni zihin tiplerini oluşturma şansı var. Bir de bu şansını çok uzun yıllar önce kaybetmişler var.