Değişmek başka bir şey.
Değiştiğini düşünmekse bambaşka.
Değişimi sağlamanın ne kadar güç bir iş olduğunu deneyimleyerek öğrendim.
Gerçek bir değişimin kendine has mekanizmaları var.
İnsanın kendi doğasının mecburiyetleriyle belirlenmiş kurallar.
Birincisi inanç ve karar ya da koşulsuz gereklilik veya çaresiz mecburiyet.
Bir başkası zaman kıstası.
Bir diğeri savunma mekanizmaları direnç kişilik yapısı ve ego.
Bir diğeri bilinç ve farkındalığın öğrenme gerekliliği.
Bir diğeri bilinçaltının değişime eş güdümlenmesi.
Miktar var bir de. Ne miktarda, hangi duygu ve ihtiyacın boşluğunda olunduğu.
Büyük bir inşaat alanı değişim.
**************
Suya atılan taşların dalgalarının nasıl yayıldığını bilirsiniz. Genişleyerek, büyüyüp yayılırlar.
Her taş atımının yarattığı bir dizi dalga olur hayatlarda.
Ve sular durulur bir süre sonra.
Değiştiğini düşünmek de böyledir işte.
Başlayan bir dizi küçük dalga ile sabit bir havuzun kenarlarına vuran dalgadır.
Bir süre sonra etkisi azalır dalgaların, küçülür ve sonra sular durulur.
Her şey başladığı gibidir.
Belki de bunu her daim yaşamak adına sürekli atılan taşlarla havuzlar taşla doldurulur.
Maksat suyu temizlemektir veya hareketli kılmaktır başta.
Hareket eden suların kir tutmayacağına duyulan inançla taşlanır havuzlar.
İnanç doğrudur da, kendini havuz olarak nitelendirmek ya da hareketi ve değişikliği taşla sağlamak fikrinde hata bulunur.
İnsanın, su gibi olduğu fikri sıcaktır laki; Havuz gibi durduğu kısmındaki sıkıntı hapseder insanı kendine.
Mesele sınırlı ve sabit kalmaktır. Değişimin en büyük düşmanı ise kendini sınırlı sanmaktır.