İnsan, dişli yüzeylere sahip bir canlı.
Değirmen taşı misali.
Temas ettiğini, öğütmek ve törpülemekte.
İkisi bir araya geldiğinde de, aradakini öğütüp şekillendirmekte.
Niye mi bunu anlatıyorum? Şundan,
Ders —- 1—– bu böyle bir hikaye
Bir gün, bir hanım-hanımla tespit çalışması yapmıştık.
Gün o gün,
Ne dediysem olmadı,
Ne söylesem uymadı.
Her dediğime söylediği tek kelime
– “tutmadı”
Dedim ki,
– Ne medyumum ne de bir falcı. Ancak anlamadığım şey, ölçümlerle senin söylediklerinin farkı.
Memnuniyetsiz ifadesindeki, beğenmez tavrını üstüme serip gitti.
Eridim, tükendim, güvenimden kaybettim.
Bu bundan önce yaşamadığım bir duygu idi. Hatta, sorgulanmasına bile gerek duymadığım eminlikti.
O gün kendimden eminliğimi sorgulamaya başladım.
Demek ki istisnalar vardı.
Ya da benim farklı anlarımda, yeteneklerim, bilgim ve görümde azalmalar olmaktaydı.
O gün hanım-hanımın yüzündeki mimiklerin pürüzlerinde aşındım.
Güvenim zımparalanmış gibi eridim.
Gel zaman, git zaman.
Körün taşı, taşın körü gözüme soktu gerçekleri.
Denk getirdi, tam gösterdi.
Bilenden o bilgi, ona ihtiyacı olana eklendi.
O da döndü dolaştı önüme kadar geldi.
Hani rastlantı dersin ya, ama değildir. Dönüm dolaşıp sana gelen, bilmen gerekenindir.
Sormadım, denk geldi bir-bir anlattı.
Tüm “tutmadılar “ tam 12 den vurmuştu.
İnkar etmesinin nedenleri için fikrini sordum.
Kendine itiraf edemediğinden bahsetti. Kendini dışarıya gizlemek için takındığı bilmezlikten söz etti.
Yıpranmışlığım yanıma kaldı ama şüphelerim geri de kaldı.
İkinci hikaye ikinci bir ders—–2——
Kendini, kendisi ile öğüten bir öğrencim oldu.
Hep kendinden tükettiklerinden bir yaşam sürmüştü.
Kendisini tüketecekleri bulamadığında bile kendi-kendine sürtünüp, kendini törpülemeyi adet edinmişti.
Onunla kendinden azaldığında, sona yaklaştığında karşılaştık.
İstemsiz bir yok ediş, kendinden vazgeçişe direnirken ayakta kalma ve kendine ulaşma arzusu vardı.
Bu yapıştırıcımız oldu.
Dökülen parçaları toplamak, yapıştırıp bir kütle oluşturmak çok zaman aldı.
Bir gün geldi ve ihtiyacı olan hacmine yeniden vardı. Artık benliğinin bir kütlesi vardı. Bir potansiyeli ve bir de yeni başlangıç şansına sahipti.
Tam da o anda geçmişi onu çağırdı.
Duymazdan gelemedi.
Çark döndü.
Çark ilk olarak, tamircisini öğütmek için döndü.
Gerisin geriye dönüşüne şahit bırakmamak için, şahidini öğütmek için döndü.
Şahitler varken, onlar bilirken. Bile bile, göre göre dönüp ardına gidemedi.
Önce şahitlerini öğüttü.
Tam olmanın başlangıcında; kendini, geçişini öğütmeye gittiğini söyleyeceklerden başladı tüketmeye.
Üçüncü hikaye, üçüncü bir ders——3——-
İkisi de birbirinden bir-birinden dişli değirmen taşı, yağla sıvanmış pürüzsüz gözüken bir ilişki kurdu.
Sürtündükleri alanlarında huzurlu bir keyif buldu.
Dedim ki,
Yağlarla ballarla, gizlenmiş sırlar olmadan olmalı.
Kişiler kendi gerçekliklerinde açık ve net durmalı.
Aşırı sert yüzeylerin yıpratıcı etkisi her birinizin kendisindeki uğraşı olmalı.
Yağ bu eskir yıpranır, akar azalır.
Bir gün kendi gerçeklikleriniz, bir birine yaklaşır.
Aşk bu dediler.
Aşkta erir, pürüzlü yüzeyleri tüketiriz dediler.
Yağ tükendi.
Yüzeyler sürtündükçe ufalandı.
Ufalanan parçalar, çarkların arasında kaldı.
Bunlardan kopan her parça, hem kendini hem de öbürünü yıprattı.