Bize yapılmasından en çok rahatsız olduğumuz şeyleri, fark etmeden yapmaya başlarız.
Alt bilinçte işleyen mantık basittir…
“Bizi rahatsız edebilen, bizim üzerimizde etkili olup bizi savunmasız bırakan her eylem etkin bir yaklaşım olsa gerektir.”
Bu bakış açısı bilinçli bir eylem değil, kendiliğinden bir kopyalama davranışıdır.
Kendiliğinden öğrenme, maruz kalarak öğrenme, asimile olma, benzeme, örnek alma, aile terbiyesi, yaşama katılım şekli…
Bu konu çok büyük bir oranla, bilincin dışında bir yerlerde kurgulanır ve kendini işler hale getirir. Yani bilinçaltında kişiliğe sinmiş düşünce, davranış ve etkileşim modellerinde.
İnsanlar kızdığımız bu davranışları ile bizi aşabiliyorsa, bizi savunmasız ve çaresiz bırakabiliyorsa. Biz de bunu başkaları üzerinde kolaylıkla kullanabiliriz.
Bu bir nevi, usta-çıra ilişkisidir.
Yılların ilerleyen seneleri içerisinde,
Zamanında anne ve babalarımızın en çok kızdığımız yanlarının kopyalar.
En çok öfkelendiklerimiz gibi davranır.
Çevremizdeki insanlara daha çok benzemeye başlarız.
En hızlı acılarımızdan öğreniriz.
Acılarımızın zihnimizin gerisinde kazıya kazıya bıraktığı izlerini takip ettiğimiz gün geldiğinde…
“Acılarımızın çekeni olmak değil, çektireni olmak”
her zaman daha avantajlı olur.
Hayat bizi oraya çekmez, genetikte değildir.
Sadece bildiğimiz en etkili bir davranış temas veya savunma şeklidir.
Bu bir süre sonra,
“Bizim kötümüz elin iyisinden iyidir” düşüncesine varacaktır.
Kızdığımız kişilere dönüşeceğimiz günü bekleyen davranışlar için, yaşamlarımız kendi akışına bırakıldığında, kontrolsüzce varılan yerler muhtemelen farkında olmadan bezer davranışların sahibi olduğumuz kopya kimlikler olacaktır.