Anladı ki zaman geldi. Sona hiç bu kadar yakın olmamıştı. Gülümseyemedi…
Korku iliklerine işleyerek aklını ondan aldı.
Her şey bitecek ve sonlanacaktı. Hiç böyle bir şeyle karşı karşıya kalabileceğine ihtimal vermemişti. Biliyordu elbet, herkes gibi o da bir gün gidecek ve her şey sonlanacaktı ama bu farklıydı. Ensesinde ölümün soğuk nefesini ilk hissettiğinde kanı çekilmiş, bedeni kaskatı olmuştu.
Tüm yaşamından geriye kalan kısa anı düşündü. Tüm yaşamında koca bir ömrün geçişini ve de tükenişini de …
Ne kadar çok şey vardı yapmadığı ve ötelediği. Ne kadar çok fedakarlık, özveri ve başkaları için yaşamıştı. Kendi yaşamını ileride yaşamak için bırakmış, aslında onu yaşamaktan kaçmıştı da artık ona da zamanı kalmamıştı.
Şu an hiç bir şeyin önemi ve değeri kalmamıştı. Bu terk edişte, geride kalanların ondan çok daha fazla sahip oldukları vardı. O da olağan olarak devam eden bir hayattı. Onda olmayan şeye sahip insanların yanında kendini siyah beyaz bir filmde, renkli şekilde gördü. Azıcık zamanda renkli bir hayat sürmeliyim ve beklettiklerim için bana tanınan zamanı sonuna, son damlasına kadar kullanmalıyım…
diye geçirdi son anlarında içinden.
Tek görebildiği kendi sonu, kendi renkli görüntüsü ve renksiz geçmişiyken denize düşen ve yüzme bilmeyen biri gibi sarıldı hayata. Kim ona dokunmak, tutmak istediyse ona da sarıldı. O son çırpınışında, hayatta kalmak ve gömülmekte olduğu denizi iliklerinde hissetmek için çırpındı. Onu kucaklamak kurtarmak ve yaşamda tutmak isteyene sarıldı. Sarıldığını da, yanında götürmek istercesine sarıldı.
Başka birisi gibi davranmaya başlamıştı artık. Bu normaldi de. İnsanlar olmak istedikleri, olmaya cesaret edemedikleri, erteledikleri ve kendilerine-kendilerini uzak tutukları hayatlarında üstlendikleri rollerle yaşarlardı.
Ancak, onun artık kendi olacak zamanı yoktu.
Bunu öteleyecek zamanı da yoktu.
Onun;
Kendi olmaya, kendine planladıklarını hızlıca gerçekleştirmeye ve elde edebildiklerini tüketmeye ve kalan kısacık zaman içerisine her şeyi sıkıştırmaya ihtiyacı vardı.
Biliyordu ki, Azrail kollarını açtığında bu dünyada olan hiç bir şeyin önemi ve değeri kalmayacaktı. Tek olacak ve kendisinden başka hiç bir şeyin varlığı o anda geçerli olmayacaktı. Bu sadece onun için geçerli olacak ve kalan herkes ve diğerleri bunu anlayamayacaktı.
Kimse bilemezdi.
Bir sonda, sona gelenin ve Azrail’le kucaklaşanın, nasılda her şeye hakkı olduğunu.
Son dilek gibi, son nefesinden önce sonlandırmak istemediği her şeye tutundu.
Sonunu ve devamını düşünmeden, gülümsemeyle sarılma arasında geçen süreyi kendi renkli görüntüsü için doyasıya kullandı.
İnsan, iki büyük acı ve karmaşayla yaşamda olur.
Bunlardan birisi doğum, diğeri ise ölümdür.
Doğumunu anlamlandırmak için yaşarken, bulunu anlamlandırmayı başaramadan ölümüne üzülür ve yarım kalmışlıkla bir ömrü tamamlar….
İnsan, yaşamının değerini bu iki acıyı birlikte hissederek ancak anlayabilir. Bir ömürden de huzurla, ancak bu arada yaptıklarından mutluysa ayrılabilir .