Sokaklar ıssızlaştığında bilirsiniz ki, sizin de ait olmanız gereken bir yer var.
Aidiyet duygusu yalnızlığın tek ilacı. Ona sahip olmaksızın, kalabalık şehirlerin boş sokaklarında yalnız başınıza yürüyor hissi bir sakız yapışır ayakkabının altına.
Aidiyet hissi olmadan, insanlar ve kalabalıklar boşluğu almaya yetmez.
Garip bir hüzün ve derin bir yalnızlık kol kola girer ruhunun ıssız sokaklarında.
Ve kol kola girer, birlikte yürürler bu sokaklarda.
Aile, eş, sevgili, ev, iş, sosyal birlikler… Bu aidiyet duygusunu merkezine koyarak genişleyen değerlerdir. Yalnızlıktan kurtulmak ve oradan oraya savrulmamak için insanın tutunduğu, her zaman bağını devam ettirmek istediği varlık değerlerdir bunlar.
Bunlardan bir ya da bir kaçından koşullar gereği ve istemsiz kopuşu zorunlu hale gelirse. Merkezle bağlantımızı kaybeden biz. İşte o anda, merkez kaç kuvvetiyle savrulup gitme riskiyle karşı karşıya kalırız.
Bu sebepten birden fazla merkeze bağlarız kendimizi;
kök ailemiz,
kendi ailemiz eşimiz,
işimiz,
ahlak değerlerimiz,
dini inançlarımız,
sosyal statümüz,
arkadaşlarımız,
işimiz,
kariyerimiz…
Tüm gaye merkez kaça yakalanmamak, savulup gitmemektir.
Tüm amaç kalabalık şehrin sokaklarında, yalnız başına yürümek zorunda kalmamaktır.
Yalnızlıkla sınanmak zordur.
Dönecek yerlerimizin olmayışı ise, derin içli bir hüzünle doludur.